Domates, Biber, Patlıcan

RestartLab
4 min readJan 31, 2021

Bir yemeğin performansından sadece içindeki malzemeler mi sorumlu? Aynı malzeme ile onlarca çeşit yemek tarifi neden var? Usta şefler minik dokunuşlarla aynı tarifle pazardan aldığımız domates, biber ve patlıcanı damak çatlatan lezzetlere nasıl dönüştürüyorlar?

Yıl sonu geldi işletmeler harıl harıl performans değerlendirmesi derdine düştüler, kapalı kapılar ardında kişilerin performansları değerlendiriliyor. Bırakın 360 dereceyi, çalışanlar ters yüz edilip içine dışına bakılsaydı dahi gerçekten bu kadar emek ve masraf amacına ulaşır mıydı?

Amaç demişken, bir işletmenin amacını kristalize edip “değer üretmek ve bunu sürdürülebilir bir şekilde yapabilmek için de kar etmek” diye tanımlarsak, her yıl sonu yüzlerce adam-saat harcadığınız performans değerlendirme seansları ve raporlama çalışmaları buna tam anlamı ile hizmet ediyor mu? İnsanları sınıflandırmak, puanlamak, kalıplara koymak işletmenin sürdürülebilir başarısına nasıl bir katkıda bulunuyor?

Artık insanların makine olmadığını, motivasyonun sihirli bir değnek olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Eğer performans değerlendirmesi ve hatta devamında maaş ayarlaması süreci ve sonrasında; oluşan stres ve motivasyon kaybının çalışan performansına etkisi ölçülseydi ve maliyete çevrilseydi ne çıkardı? İşletme sahipleri ve yöneticiler sırf egolarını tatmin etmek, adil davrandıkları hissini yaratmak için katlandıkları maliyeti bilselerdi bu yolda devam ederler miydi?

Başkalarını değerlendirme hakkının egoyu besleyen bir yanı var, sorun şu ki pozisyon ne olursa olsun karşımızdaki kişi de en az bizim kadar tam ve bütün ve biz durumu tam değerlendiremiyor olabiliriz. Başkalarını değerlendirme hakkı; öğretmen öğrenci ilişkisindeki kadar kesin bir hiyerarşiye dayansa dahi yanıltıcı değerlendirme yapmanın önüne geçemeyebilir: Edison’un öğretmeni tam da 360 derece değerlendirme raporu ile “akıl hastası” diye etiketleyerek, Edison’u evine annesinin yanına göndermişti. Eğer annesi de öğretmeni gibi düşünseydi hepimiz hala karanlıkta oturuyor olurduk.

Öğretmen öğrenci ilişkisine bir çarpıcı örnek daha verelim, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi müzik gruplarından The Beatles’ın üyelerinden Paul McCartney ve George Harrison’un aynı okulda aynı müzik öğretmeninden ders almalarına ve öğretmenlerinin her ikisinde de öyle dikkat çekici bir yetenek keşfetmemesine ne diyeceksiniz? Düşünün gelecekteki The Beatles’in yarısına eğitim veriyorsunuz, performans ölçümleri yapıyorsunuz ve hiçbir şey fark etmiyorsunuz, hatta McCartney’e okulda müzik dersinden nefret ettiriyorsunuz.

Tabi sadece olumsuz değerlendirmeden bahsetmeyelim aynı şekilde “kuzguna yavrusu şahin görünür” atasözünde tanımlandığı gibi, bazen de haksız pozitif değerlendirmeler yapılabilir ve bu da takımlara çok büyük zarar verir.

Eğitim konusuna değinmişken, pedagoglar çocukların gelişimi için geri bildirimde 3 temel konu üzerinde ısrar ederler: 1. Karakteri etiketlemek yerine davranışa geri bildirim verin 2. Bu davranışın sonuçları ve size hissettirdikleri konusunda bilgi verin. 3. Davranış gerçekleştiği anda geri bildirim verin ve gelişimi takip edin. Amacımız işletmelerdeki takımların gelişmesi ve sonucunda işletmenin daha başarılı olması ise bunları da bir kenara not etmekte fayda var.

Neyse gelelim yetişkin(!) hayatımıza ve yetişkin meselelerine;

“Değerlendirmeleri objektif ve rasyonel yapabiliyor muyuz?” sorusunu biraz masaya yatıralım:

Son yıllarda neuro bilimciler insanların algı ve karar mekanizmaları üzerinde araştırmalar yapıyorlar, satıcılar insanların satın alma kararları ardındaki sırları keşfetmeye çalışıyorlar. Bütün bu araştırmaların sonunda hemfikir olunan birkaç temel nokta ve araştırmalar sonucu geliştirilmiş kuramlar var:

  1. İnsanlar aslında duygusal varlıklar, önce duygu durumlarına göre karar veriyor ve ardından bunu besleyecek verileri bulup kararlarını rasyonelleştirerek doğru bir şey yaptıklarına kendilerini ikna ediyorlar. Bu durumda gerçekten rasyonel değerlendirmeler yapıldığı da şüpheli bir hal alıyor.
  2. İnsanlar karar verirken mutlaka bir referans noktası kullanıyorlar. Bırakın bu kadar subjektif bir konuyu, dışarıdan soğuk havadan geldiysek ılık su bize sıcak geliyor, banyoda sıcak su altında isek birden ılık akmaya başlayan su ile bir anda donuyoruz. Bir durumu değerlendirirken ne ile karşılaştırdığımız önem taşıyor. Performans değerlendirmesi yaparken ister istemez insanları birbiri ile karşılaştırıyoruz, bu da sivrilme şansınız olan takımlarda daha avantajlı olma şansı tanıyor ya da tam tersi.
  3. Olay zincirleri içinde ilk ve son olayı ve bizde bir nedenle duygusal iz bırakan olayı hatırlama ihtimalimiz daha yüksek. Bu durumda yıl sonunda yapılacak bir değerlendirmenin gerçekten yıl boyunca gösterilmiş olan performansı gösterme ihtimali oldukça zayıf görünüyor.
  4. Sosyal psikologlara göre, eğer bir kişi bir sebeple gözümüzden düşmüş ise artık o kişi hakkında iyi düşünmeye başlama sürecimiz çok zorlu oluyor, bu durumda benzer davranışları gösteren 2 kişi için farklı değerlendirmeler yapma olasılığımız çok yüksek (olumsuz tarafgirlik kuramı), bu da rasyonel karar vermemizin önündeki engellerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
  5. Daha da ötesi fizyolojik durumun kararlar üzerindeki etkisini görmek için yapılmış olan bir araştırmada hakimlerin yemekten önce ve sonra verdikleri karar istatistikleri incelenmiş ve tahmin ettiğiniz gibi karınları aç olduğunda davalı aleyhine alınmış kararların daha yüksek oranda olduğu tespit edilmiş.

Eğer sosyal psikolojiye ilginiz varsa ve konuyu daha derinden değerlendirmek isterseniz; kalıp yargılar (stereotipler), nedensel atıf teorileri, tarafgirlik, tutumlar gibi birçok kuram içinde ne kadar objektif olduğumuzu düşünsek de insanlar hakkında düşüncelerimiz ve ilişkilerimizin ne kadar durumsal ve algısal değerlere dayandığı ile ilgili daha bir çok araştırma bulabilirsiniz.

Öte yandan sosyologlar ve psikologlar yıllardır insan mı toplumu yaratır, toplum mu insanı yaratır diye tartışırken; etkileyen ve bütünü oluşturan bir toplumun parçası olarak etkilediğimiz hatta kendimizin yarattığı bir bireyi değerlendirmemiz size de bir kısır döngü gibi gelmiyor mu?

Bütün bu etkileyen etkilenen tartışmaları bir yana; Gestalt kuramına göre “bütün, parçaların toplamından farklı bir anlam ifade eder ve birey, bütünü parçalarına ayrıştırarak değil, bütünlük içinde algılar.” Hal böyle iken bireysel olarak bakıp değersiz gördüğünüz bir parça bütün içinde çok önemli bir değere sahip olabilir veya tam tersi de mümkündür.

Ve gelelim en başta pazardan aldığımız domates, biber ve patlıcana, usta ellerde, uygun ortamlarda ve uygun bileşenlerle domates, acı biber ve patlıcandan bile reçel oluyor ve afiyetle yeniyorsa; insanların bireysel performanslarının değerlendirilmesinin hizmet ettiği şey ancak işletmenizin tadını tuzunu kaçırmak olabilir.

Demet Demirer

--

--

RestartLab

Restartlab is a cross-industry think tank organization that uses co-creation for solving real world business problems and redefining the “work” concept.